31 Ocak 2017 Salı

kapkara bir at ve üzgün



içimiz bir taksi yalnızlığı
sesleniversek duracak
ki taksiler sarı bir hüzündür yurdumda
pencerelerden sokağa sarkan ışık
ve evlerde uyuyan eşya hüzündür
zembereği bozuk zamanın içinde
kökünden habersiz meyve hüzündür.

benim içimde bir at dolanır nalını düşürmüş
kapkara bir at ve üzgün
senin açmadığın kapılara dayanmış gece
merhametten mütevellit kayıp kavimler
göç sesleri  ve susuzluk
göç sesleri ve daralan göğsüm
atın sırtında kamçı.

alfabemin ilk harfi nemli
seninse yolunun duvarları.
bütün tereddütleri geçecektik hani
hiçbir şeyden ve hiç kimseden hafif
azalan yağmurlara özlemle
geçip gitmeler bırakıp geride
özgür otlar bulacaktık
okşayarak ağaçların gölgesini.



s.k.e
ikibinonaltı'da8aralık


Akatalpa Ocak 2017 Sayı:205


14 Ocak 2017 Cumartesi

afişe



duvarların adaletine dayanan hangi sırt kalmış açıkta?
lunaparklar insan ayırmaz bilirsin
bilirsin, kapılar ve tokmaklarına uzanan elin rengi yok
zayıf bir oğlan geçti sokaktan bir akşamüstü
maldan mülkten neşeden zayıf
ince dudaklı o kıza yürüyen ayaklarıyla
oğlan geçti üstünde bir bulut
tarih kitapları eksik geçti 
anası babası yokmuşçasına geçti
belki varlığın anlamından bihaber yokluktu
ince dudaklı kızın ağzında incelirken şarkılar 
oğlan geçti vakitlere nazire 
zayıf bir inanışı kuvvetle besleme bilinci an
oğlan geçti bir şehir kuruldu kuvvetli ihtimal kızın içinde.

düşünmek yersizliktir biraz yurtsuzluk
bu yüzden içine açmayı hatırlatır akşamüstü bu kımıldayış
zayıf oğlanın sırtını dönüşü kahkaha çiçeklerine.
teselli tecellidendir
ince dudaklı kız bilir de sever bunu
oğlanın boynuyla kızın ağzı arasındaki bu muazzam uyum
duvarda yıllarca asılı duran okunmamış kutsal bir kitaptır
akılları kurcalayıp karıncalanmaya sebep.
hiçbir yara geçmedi göğsünün aynasında
ve haritaları yırtılası bu dünyada
onca mevsim geçti geçerken zayıf oğlan
ardında bıraktığı boşluğu doldurmaya hevesliler.
film bittiği halde mideye yumruk yemişçesine 
sinema perdesinin önünde kalakalmaya benzer geçti.

yaz sonuydu bir akşamüstü 
saçında rüzgar yüzünde bulut gözünde kilometreler
bayramsız ve resmi olmayan bir törendi
ince bir ağıttan zayıf bir ses kaldı geriye.






s.k.e
ikibinonaltı’da26ekim

üzgünlük risalesi


tutanaklara geçen hayvan eşkâliyizdir
organların yağmurca düşüp
otların bitmediği topraklarda.
kurşuna dizdiğimiz kendi künyemiz
sıkı sıkıya tutamayıp düşürdüğümüz.

akbabaları doyurmaktan gelen bir adem
kuyuların çukurlara evrildiği bir zamanın hakikatidir elbet
ve ölmeyi hatırlatan bir at ölmeyi hatırlatacaktır
imkanı mümkün kırılmalar
üfleyip soğuttuğumuz gecenin ateşi
henüz dokuzuncu köyden çıkmıştır.

sırtını apoletlere dayamış
çölün kadrini bilmeyen bir kalabalıktır dünya
ve şeriat annelerimizin sızılı parmağı.
bütün fotoğraflardan kendimizi çıkarıp alsak
bir nebze mutluluk.
izini çıkarıp attığımız bütün anılar
taze ekmek kokusu kadar özlenen bir yabancılık
kapılara bırakıp kaçma isteği uyandırır içimizde.

bütün çıkışlar tutulmuş sesler susturulmuştur
soğuk banka vezneleri açlığında sokak
bağıra çağıra türküye şarkıya.
terkedilmiş mutfak üzgünlüğü ellerimizde
kalakalmışlığın sarsıntısıdır kaybolmayan özlem
uçan bütün şeylere.




s.k.e
ikibinonaltı’da5ekim

Akatalpa, Kasım 2016, Sayı:203


bir sardunyanın öksüzlüğü hatırlatması



bak bunlar hep eşyanın ağırlığı Aynur
zamanın hacmiyle çetrefilli hesaplar içinde
kırılabilir şeyler taşıyoruz
taşındığımız da oluyor –bu çağın vebası
eşyaya öykünmenin hücumu.

ağzında, düş uykusu hezeyanı taşıyor sığırcıklar
hüzünlü bir kalabalıkla, yaşlı kaldırıma bakan parkı seçiyorlar
parkın direngen ağaçlarını.
yaslıyım pencerede
yolculuk cümle evleri dolaşıyor
eşyayla zaman eşyayla insan arasında
aşkı konuşmak ayıp Aynur.

biz seninle görkemli bir yok oluşun kayıtlarını tutuyoruz
sığırcıklar her kış büyüyen sırlar bırakıyorlar
yapraklardan daha uzun ömürlü.
annemin öldüğünü söyleyemiyorum kimselere
o iyi bir yöneticiydi diyor Selma
bütün koltuklara ters orantılar çiziyorum tırnağımla.

her akşam göğsümü seriyorum titreşen yıldızların altına
kıblem oralıdır
bir ağaçtan türediğimi sanıyorum
yine de
kırılan dalımı onaramıyorum 
bak bunlar hep eşyanın ağırlığı Aynur
eşyanın işgali.

hiçbir eve ait olmayan bir balkonun ışığında yıkanırdım ben
hiçbir eve ait olmayan bir balkondu 
gece gündüz maviye boyanırdı göğün yüzü
balkondu ama Allah’ın kulağıydı 
orada tek tek anlatıyorum dünya evlerini Aynur
orada sessizliği görmeye gidiyorum
dünyanın sağır sessizliğini.





s.k.e
ikibinonaltı’da14aralık

marilyn’i niye öldürdüm?



benim o, benim; bir fotoğrafın cinayet zanlısı
az önceydi
bıçak mıydı makas mı bilmiyorum
caddeler bomboş ve gürültülü
adım sesleri şaha kalmış
sanki sol elimden sağ elime geçirmişim 
gözleri faltaşı gibi açılmaz mı insanın
açılmadı
yine öyle baygın dikti gözlerini marilyn alnımın ortasına
bir zabıta mıydı kimdi bilmiyorum
üniformalı biri koştu 
söktü bakışlarını alnımdan, etimi kaldırırcasına bir hınçla
sonra koşan atları vurdu
yüzen, uçan, duran atları
dişsiz kaldı içimdeki fil
az önceydi
patlayan havai fişekler gibi gökten aktı kuşlar.

köşeyi dönünce düzlük, dedi bir ses
köşeyi dönünce renkler değişir
bir elimde marilyn diğerinde kımıldayan bir makas
pervasız makas
sabırsız makas
zihnimde dönen insanlar, köşeler, koltuklar
alnıma gölge düşüren kapital yüzler
az önceydi
benim bir köşem yok dedim içimden
bunu kaç kere söyledim bilmiyorum
vaktin içime içime büyüdüğü bir yerdi
benim bir köşem yok...

her şey birdenbire oldu
makas elimden mi kaçtı yoksa ben mi yeltendim bilmiyorum
nefes nefese yüzünü parçalarken marilyn’in
içimdeki bütün sular çekildi
şahitlik etmek istemeyince kururmuş su
sandım ki orada bir çöle döndü kalbim
"marilyn!" dedim hırıltılı bir sesle
"marilyn!"
kestim ağzını, burundili bir kadına gönderdim
rujlu ağzını
gülen ağzını.
gözleri iki kıta iki din
ayırmadım.
ikisini beraber verdim kargoya
tahta tokmak tutan bir cüppeliye gitsin.

göğüsleri ne güzel marilyn’in 
meme arayan bebeklerin ağzı ne güzel
bacakları ne güzel marilyn’in
gidilecek yollar ne güzel.
yetişsin diye herkesin güzel olduğu yerlere
lime lime eden makas
metal bir kelebek misin nesin
şimdi marilyn sana ne söylesin
burundili çocuklara hediye marilyn’in tatlı dili
belki ninniler söylemiştir diye
evren saklamış sesini.
ah marilyn’in nefesi marilyn’in nefesi
burundi’de bir kadınla ısıtıyor herkesi.




s.k.e
ikibinonaltı’damayıs
Nordik, sayı:9, 2016