28 Mart 2014 Cuma

devletler de yanılır.


belki birazdan ağlarım devletler de yanılır
götünü gök sananların oturduğu sandalyeden ibarettir hayat
bazen bilinir bazen bilinmez
kim insan kim değil her şey karışır.

çok utanmış bir kızın suya düşer bedeni
işte ben o an belki bir park olurum, parkta bir bank
bana bakılmış olur, benden geçilmiş…
bir akşamüstü aklımda bir ağustos ömrüm kırışır.
çok üzgün bir anne ile bir kırlangıç arasındaki bağ ne?
neler yanılmaz ki tarih de yanılır.

kasıklarını ovuşturmak için yazanlar harbi yalan
ağacın tarihine çentik atılır
yani bazen diyorum ki bazen işte bazen
metroya benziyor bazı kadınlar, demirden sürüngen
ve adamlar...
yani bazen çok suikast, çok soygun
çok ağlamak istiyorum kim allahsız kimin allahı var
işte bazen devletler de yanılır
kim karşıda durup karşıyı yıkar
kim anlatır bunları sonraya
isimler neyi hatırlatır
kocaman bir endişedir ardından baktığımız zaman
göğsümüzde vuruldukça kuşlar.



s.k.e
ikibinondört’te20şubat


(Akatalpa Nisan 2014 – Sayı 172)



3 Mart 2014 Pazartesi

unutuş

girmediğimiz bahçeler
inandığımız devlet
o yanılgı.
çok renkli bir türkçe’yle bunu nasıl anlatmalıyım
yani işte biraz siyah beyazdı her şeyden
bir kızın saçlarından mesela
yerde uzayan gölgelerden
ve soluk soluğa çıkmaktan merdivenleri
yani herhangi bir olağanlıktı
herhangi bir alışkanlık…

a şehrinde bütün sokaklar çok eski bir şarkıyı mırıldanıyordu
eski bir unutkanlığı hatırlatan nakaratlarla.
caddeler demiyorum –ölümü unutturacak kadar renkliydi onlar
konteynırları kapkara gülüşlere mutfak olan sokaklar
kadınlar ki eksik
kadınlar eprimiş gülüşleri
ve apış aralarında binlerce adamın soluğu.

ben konuşsam kimse duymaz
ben konuşsam kimse olur herkes
bir duvarcı ustası kapkara çiviler çakar
ben konuşsam şizofren bir kahkaha hem sağda hem solda
ben konuşsam öylece kalıyorum
öylece çırılçıplak
öylece yol ortasında.

utangaç düşünceler çeperiydi bir kadının teni
ya da aşkta soylu adamların soluğu
kırışmaya aday çarşaflar nasıl çağırırsa
öyle düşürürdü yollara
yeleleri rüzgârdan bir atın sırtındaki kararlılık.

her şeyin biraz rengini kaybettiği bir akşamdı
iri göğüslü dekolteli kadınlar
ve ana haber bültenlerinde seçim tartışmalarına oksijensiz dalan adamlar
gecenin kantarını kaçıracak deyişlere gülüyorlardı.
derin çizikler bırakıyordu avucumuzda parçalanışı güvercin göğsünün
ben seni kaç kere öptüm
böyle güzel öptüm
nasıl güzel bir unutuştu
kaç saat kaç dakika…



s.k.e

ikibinondört’te23şubat