5 Eylül 2014 Cuma

taşların gölgesinde



ikimiz de bir şeylere inanıyorduk
-bu fevkalade güzel
oralıydık
bir gün ikimizden biri kanatlarını açacaktı
imrendirerek bütün kedileri.
bir gün o gün olur –inanıyorduk
bakışlarımızın arasında tren rayları
istasyonlar, duraklar
başka başka şehirler
hep başka saatler
hangimizin daha çok yanacak canı?
mükemmel, eski bir fotoğraf
bir topun ardında koşan
ayaklarının altı taş döşeli yollar
ve ağzı gül reçeli tadı.

vakitsiz bir sabah vakitsiz bir akşam
bilmeyi susan yüzüm ibret
oysa hiç gülmezdim
ağzımda avlulardan geçtiğimiz zamanların hüznü
kırılmış, yıkık
afet tadı ağzım.

ikimiz de bir sabah bir akşam
en çok akşam sonsuz karanlık
ikimizden birinin sözleri daha mavi
hangimiz ağzımızı kapasa.
bir gün hatırlarım soran olursa
bir gün sen sor diye başlarım
bir bardak suyu içerken içime akar gibi olur
çocuğunu emziren herhangi bir anne
neden yorulur insan uzaklığından bu yana
bir gün susalım –söz ver
ellerinsiz
yollarda
bir sabah bir akşam.

göçerken gördük kuşları
otobüsleri gördük geçerken
devlet sınavlarına girmiş
genç kızlar ve genç oğlanları…
kederli bir şimdiyi andırıyordu banka vezneleri
usulca yaslandı ardına dün
ellerin ve yüzün
bir tarih kadar eski ve güçlü
ve bir o kadar heyecanlı karşımda.
şüphe götürmez günlerdi
ardıç ağacına atılan çentik
yollar ve onların ansız sapakları.

ikimiz de bir şeylere inanıyorduk
mesela saksıya en çok sardunyalar yakışıyordu
bunu bana hiç söylemedin
bunu sana hiç söylemedim
ve yazdığım birçok şiiri
yarıda kesmek zorunluluğuyla bitirdiğimi.
herkes bilse iyi olur
bilmeye inanılır bizim buralarda
bir gün söylerim
taşların gölgesinde uyuyan suskunluğu
yani kımıltısızlığını devrilmenin.
ve sıradan bir memur atamasının
apansız bir yarımlıkla
bütün fena şeylerin önüne koyulduğunu,
ama bir gün.

ikimiz de oralıydık
bu düşününce
fevkalade bir şey.




s.k.e
ikibinondört’te14ağustos


(Ayna İnsan, Sayı:12, Eylül-Ekim-Kasım 2014)