30 Ocak 2016 Cumartesi

cadde boynum anne


rüzgârın perdeyi kımıldatma habercisiydim
sokakta bir poşeti sürükleme...
en çok bu vakit ağlatırdım müezzinlerin sesini
annem kıskanırdı
ne güzel kıskanırdı annem
yani annem kıskansa müezzinleri
bu vakitler içimdeki şeyhi dirilten
bu vakitler ulurmuşuz sessizce
sessizce alfabesi yitik bir dil
sürüklenen poşet ve perde.

nasıl yırtılırsa bir ses boşlukta
nasıl dağılırsa irin
birdenbire nasıl boşalırsa bardaklar
peronlar nasıl aynı anda ve hızla
bir camın buğusunda adın
ve ağzımda
polis otolarıyla orospular
dağılırlardı tedirgin telaşlı.
mesela baksam ve görsem ki
yansımam bir vitrin camında
bir yüz bir kalp ya da bir beyinde
içim, aşırı hislilikle yazılmış bir şiirden
artan bir sevinç
geri dönüşümsüz izler bırakırdı.

kendi boynuna ip olmuş bir yaraydım
aşırı türkçe konuşmuş
aşırı çizmiş altını sözlerin
aşırı yağmur yemiş.
muhakkak tanrı'nın rüyasıydı bu muhakkak
yastığım küf
cadde boyum ıslak
cadde boynum anne
cadde bozuk plak
cadde
cadde
yani cadde demek çok bas durabilirdi bu vakitler
ve bu delen bir şeydi
biraz metal
biraz kesici.

düşün ki annemin rahmi ve bu kirli bahçe
gogh'tan bir kederle yaşamak çizerdi içimize
bir beşikte tıngır mıngır intihar büyüten
bu belalı bu vebalı yüzyıl
bu bakışık olmak ama olamamak yakışık
bu suya inen atları seyir.
hâl bu hâl
annem ve müezzinler
rüzgârın perdeyi kımıldatma habercisiydim
sokakta bir poşeti sürükleme...
yıkılan bir şey vardı kumdan neydi?
fildişinden yükselen?
korunaklı korunaksız
bu vakitler şiirdi cadde diyememek
sürüklemek caddeyi
sürüklenmek başka bir şeylerle
avuçlarının teri, perde ve henüz esnemiş kedi.



s.k.e
ikibinonbeş’te22nisan


Nordik Edebiyat, 2016, Sayı:7


20 Ocak 2016 Çarşamba

inanmaya iman



her gün uzuvlarımdan birini taşlıyorum
taşlaşmasından korktuğumdan
sen ki taşların da rabbisin açlığın da
devletlerin eliyle deşilen zaman
çocukların karnından kanına
göndere çekilmiş mutsuz bir bakış.
neyin kıyısına ilişsek anlamını yitiriyor
haritalardan sıyrılıp insanın avucuna düşen açlık
ve kaygının tomurcuğu insan
anlamını yitiriyor.

içimizde gidilmemiş bir yaz
düşümüzde uzak bir ülke hayranlığı
nehirlerin gürültüsünde sevilen bir yalnızlıktır
orada hatırlanmayan bütün kavgalar.
geçirgen bir kıpırtı bahar içimizde
bir yol bulunsa da gidilse.
şehir eşkıyaları ve kırbaçlanan atlıkarıncalar
kalbe saplanan bıçak değil, sancı
kalbime saplanan
kalbimde, hesaplanmayan sancı.

her gün uzuvlarımdan birini sayıyorum
kaybetmekten korktuğumdan.
beni kaybetmeye inandır yenilgilerin rabbi
bütün zaferler içeriden çürüyor.
ben dönme dolaplara binmem değil binemem
düşersem karanlıkta düşerim altıncı katından bir evin
düşersem uçurum kenarında tutmuşumdur bir eli
çömelmekten az önce çıkmışımdır
çömelmekten çıkılır
ve gelinir düşmekten
bu biraz devrilmesi gibidir bir şeylerin
beni devrilmelere inandır
yükselişler gözümde küçülüyor.

her gün diye bir şey var
gelip zorluyor kapımı penceremi
ben onunla uzuvlarımdan birine ağlıyorum
derin şüpheler içinde
derin denizlerde boğulmaya benzeyen
beni inanmaya inandır sahipsizliğin rabbi.




s.k.e
ikibinonaltı'da20ocak

16 Ocak 2016 Cumartesi

musa peygamber dün bendeydi



diyebilseydim ki arkadaşım musa peygamber dün bendeydi
oturduk tek tek saydık putlarımızı
benimki açık ara ilerideydi
oradan öylece baktım -ora biraz beride
musa'nın berisi
beri peri olsaydı keşke diye mırıldandım
mırıldanışım bir kedi gibi sırnaşık
kelimelerden sofralar kurdum -sofra sonra oldu
sonra sevdiğimi söyledim sonrayı sevdiğimi
şefkati peygamberceydi
gözü gözümde, işaret parmağı dünyanın üzerinde
üzülmekse üzüldük kahrolduk yandık
üstüme çağ düşmüş gibi ağlatıp beni inletti

diyebilseydim ki arkadaşım musa peygamber dün bendeydi
saçları saçlarım kadar
boynundan boynuma yarılmış bir deniz bana geldiğinde
dalgalı kızıl bir yerdeyiz -bütün zamanlara uygun
insanın peygamberden arkadaşı olması pek havalı
hava kış bizde yaz ha yaz bitmiyor kelimeler
korkmuyorsan ıslanmaktan sırılsıklamsın
ardından buza kesiyor yağmur fırtına kar
anlaşamıyorsun -mesela bu bile konuşacak bir şey
insanın konuşabilmesi güzel
onca laf olsunlukla dolmuş konulardan sonra
günahsa günah ayıpsa ayıp perdeyi kaldırdık
musa cam gibi karşımda
ben içinden geçiyorum camın ya da işte musa'nın
ötede gitmediğimiz bütün yerler sırada
tek tek şikayet dilimde
tek tek dilinde merhamet af

diyebilseydim ki arkadaşım musa peygamber dün bendeydi
belki kimsenin peygamberi olmasın diyeydi
herkesin inandığı ama inanmayan herkese bir musa.
mesela muhammed'e kadar
finanse edemediğimiz şeyler üstüne oturttuğum
kalbimin cereyan alması ve elektrik zamları üzre
akşamdan sabaha konuştum da konuştum
diyebilirim ki peygamber kıyağı bu bana
allah'tan ne istesem olacakmış gibi hâl
musa da musa
leyla tarifinden mütevellit
frambuazlı ağzına yakışır sözler not ettim
lili'ye şiir yazılmasa ben yazardım o da bunu not etti
herkesin lilisi kendine -cinsiyetine kibrit suyu
freud dedim hani şu bizim meşhur freud
ben peygamberim bana bunları anlatma dedi
daha birçok şey söyledi de belki ben dinlemedim
dinlesem de demezdim olmasın sırrı ifşâ
önce onun putu uçtu uçtu uçtu
benimkilerden bir devlet töreni bile olurdu

diyebilseydim ki arkadaşım musa peygamber dün bendeydi
gülüştük iki deniz gibi asası aramızda.




s.k.e
ikibinonaltı'da16ocak