16 Kasım 2016 Çarşamba

ağrı



bir çarşaf dağılsa çıksak odadan
ölçsek hangimiz daha fazla.

masaya devrilmiş bardak
bardakta su
suda sağ kolum
evlerin, sokakların sağ kolları
evet’lerin hayır’ların
geçmiş bir zamanda kımıldayan gölgelerin
kımıldayan dalların
kımıldayan fotoğrafların aklımızda
iniltisine yabancı olduğumuz bir hayvan
kolumda uzanmış boylu boyunca.

iniltinin hesabı sorulmaz, nicesi korkunç
vergisi yok faturası tüyden hafif
kaç bin yıllık yorgunluğa yol verilmiş
yeni doğmuş bir dananın ilk ayaklanışıyla ilişkili
uzayan kısacık bir şey
bir şarkının ilk sözüne benzeyen
açılmış bir kapıdan geçme arzusu
senin neyine benziyordu bu çok hisli akış
önce yüzleri sonra sesleri en son adları çekip almış
bu alışlara sen de balyoz, ben diyeyim sağ kolum.

bir ülkeye yeniden inanmaya benzeyen bir umutla
dayandığım bu hayvan
bu yabancılık kolumda,
bütün caddeleri boşaltan vakitlerce
mutsuz kentlerin kurdunu boşaltmış
yitik bir demokrasi kadar öksüzüm.

öksüzsün bursa meydanda çay ocağı
öksüzsün küçük tahta tabureler
tezgahında demetlerce yeşil nohut
öksüzsün gülümseyen satıcı.
bunları, bir hırıltı arasında gezilmiş
dayanılmış ve dayatılmış  bütün şeylere saydığım doğru

masada bardak
bardakta su
suda sağ kolum
devrilmiş bir ülke gibi
yazmamış gibi onca seneler
mutluluklar ve keder
üzerinde bir tutam hafıza kiri.



s.k.e
ikibinonaltı’da31ağustos

8 Kasım 2016 Salı

şiddetle öpüşüp ölebiliriz



bismil'de son nefeste bir besmeleyim
cizre'de taşlaşmış yüz
büyük ihtimal taşlanmışımdır
sana kaç porsiyon beytüşşebap ısmarlayayım?
ankara'da kanlı bir durakta düşündüm bunları
burada düşünmek bir mucizeye gülümsemektir
şiddetle gülümseyebiliriz

ağzını arala kuşlar uçsun
ağzını arala ağlayabilirim
ağzın her aralandığında buralar bahar
kapatışın üçüncü sayfaya manşet
güzel bir şeyler söylenebilir belki
sonranın bir başka adı varsa o da belkidir
bir tramvay çizmek resim defterine
hâlâ gidilebilinir yerler fısıldar
ve oralar daima içimizdedir

düşün ki ilk tomurcuk katledildi
düşün ki ilk cemre ilk dokunuş
-suya, toprağa, havaya
düşün ki havalandı bir fil
kuleler ve kaleler havalandı
kaygılarının önünde eğil

memleketin bütün bulvarlarında kayıp ellerim
bütün kucaklayışlar boşuna sarılışlar eksik
 geberesiye dönmüyoruz
dönen şeylere düşman genişleyişler
ve dalı gövdesinden ayrık bir yerdeyiz

bir şeyleri başka şeylerle buluşturmak
bir şeyleri başka şeylerle kavuşturmak
öpüşmeye benzeyen şeyler
dolmuş boşalmış şehirler ve şarjörler
güney sahilleri ve doğulu köyler
yakına ihtiyacımız var
yakına ama yakılmamaya
ve aldırış edilmeye mutlaka

ağzını arala kuşlar uçsun
ağzını arala ağlayabilirim
ben ağzını diyorum babam ağzıma bakıyor
diyelim ki hepimizin babası ağzımıza bakıyor
diyelim ki hepimiz bu ülke
 izmir'den kuşlar havalanıyor diyelim
çanakkale'den şemdinli'den
diyelim ki kuşlarımız öpmüş göğü
gök de yüzümüzü
gök de saçlarımızı
mesela yanlışlıkla ağzımız değmiş birbirine diyelim
şiddetle öpüşmüşüz mesela
artık ölebiliriz.

s.k.e
ikibinonbeş’te2ekim



Mühür, sayı:66, Eylül Ekim 2016