karanlığın hışırtısından anlıyorum
ayağım bir akşama dolanıyor
rabbin seni terketmedi diyor ağzında ayet taşıyan kırlangıçlar
ıstırabın sırrına geçiriyorum ilmeği
sokağı yerle bir eden sessizlik.
ademin kaburgasından dünyanın rahmine uzunca bir yol
bu bomboşluk
bilinmezliğin içinde nasıl da görkemli
hangi yıldız tozunu silkelese kırkıncı kapının önündeyim
şahlanan endişe ve o yeni yetme duygular
dudaklarımda kurumuş bir çöl kederi
ben oradan dövüyorum duvarlarını rahmin
oradan fildişi kulelere aceleci
kimseler bilmiyor
kimseler bilmese ne olur
bağlanıyorum yenik ve güzel
yapayalnız bulvarlar içinde kalmış ayak izleri
bağlanıyorum her akşam
aramız ışıklı karanlık caddeler
ışıklı karanlık evler
ışıklı karanlık bahçeler
parklar, dönmedolaplar,
dönmeyen çocukluklar
aramız su geçirmeyen kavgalar
ve binbir riya
ciğerlerime yaşamak doluyor
buna hayat deniyor
deniyorum olmuyor
bir ayağı eksik sandalye gibi duruyorum
akrebin peşini bırakmış yelkovan
bilmiyorum saati
rabbin sırtını dönerse bilinmez zaman
gölgede kayboldum beni çöle al
göğsümde çırpınan bir yağmur kuşu
göğsümde ağustosböceği hüznü.
gözlerimin korkusuzluğundan anlıyorum
sabaha asılacak pek çok hatıram
ve elbet dolanacak boynuma rüzgâr.
s.k.e
ikibinonaltı'da27şubat
(Nordik Dergisi, 8.Sayı, 2016)