19 Mayıs 2016 Perşembe

sancı



karanlığın hışırtısından anlıyorum 
ayağım bir akşama dolanıyor
rabbin seni terketmedi diyor ağzında ayet taşıyan kırlangıçlar
ıstırabın sırrına geçiriyorum ilmeği
sokağı yerle bir eden sessizlik.
ademin kaburgasından dünyanın rahmine uzunca bir yol
bu bomboşluk
bilinmezliğin içinde nasıl da görkemli

hangi yıldız tozunu silkelese kırkıncı kapının önündeyim
şahlanan endişe ve o yeni yetme duygular
dudaklarımda kurumuş bir çöl kederi

ben oradan dövüyorum duvarlarını rahmin
oradan fildişi kulelere aceleci
kimseler bilmiyor
kimseler bilmese ne olur
bağlanıyorum yenik ve güzel
yapayalnız bulvarlar içinde kalmış ayak izleri
bağlanıyorum her akşam 
aramız ışıklı karanlık caddeler 
ışıklı karanlık evler 
ışıklı karanlık bahçeler 
parklar, dönmedolaplar, 
dönmeyen çocukluklar
aramız su geçirmeyen kavgalar
ve binbir riya
ciğerlerime yaşamak doluyor
buna hayat deniyor 
deniyorum olmuyor

bir ayağı eksik sandalye gibi duruyorum
akrebin peşini bırakmış yelkovan
bilmiyorum saati
rabbin sırtını dönerse bilinmez zaman
gölgede kayboldum beni çöle al
göğsümde çırpınan bir yağmur kuşu
göğsümde ağustosböceği hüznü.

gözlerimin korkusuzluğundan anlıyorum
sabaha asılacak pek çok hatıram 
ve elbet dolanacak boynuma rüzgâr.




s.k.e
ikibinonaltı'da27şubat


(Nordik Dergisi, 8.Sayı, 2016)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder