3 Ocak 2015 Cumartesi

kırk bir



kendine doğru hızla koşan bir çocukluktan geliyorum
seksenlerin sonu
atlara günaydın diyebilmeyi isteyen
ve pencereden bakan fillere.
seksenler tuhaftır
herkesin bir huzura ermişliği,
sonradan hesap sorulacak
bir sığınmışlığı vardır darbecilere.

elimi tut. beraber kaybolalım
kendi eliyle kaybolması bir sanattır
ve kalbi kadar anlamı vardır insanın elinin
bu saatte uyuyanları anlamıyorum
anlamak…anlamak dedim de
sizi anlamadığım kadar anlamsızım
siyaset bilimine ve devletçiliğe
siz burada daima kötüsünüz
daima politik
daima zalim
daima sahtekar.
annemle konuştum ağlamadım
ama dayanamadım haberlere
herkes verecek hesabını suskunluğunun diyordu kadın
doğru.
otuz beş milyon ölü bir ülke eder
yazılıp çizilmiyor doğu türkistan
sizin ranta çevirmelerinizi düşündüm de
anlamak devreye giriyor
ve ben
hızla ölüme koşan bir sessizlikten geçiyorum.

tam iki buçuk saattir bekliyorum bu mısra için
çay olsa acırdı
gece üç kimse yok. yoksun
anahtar paspasın altında değil
doğalgazın allah belasını versin
cayır cayır yakıyor.
kuzineli bir sobaya elimi uzatırken
kömür bitmedi diyebilirdim
ve çok isterdim uykusuzluktan yazabilmeyi
lakin epeydir yazmaktan uykusuz gözlerim
ve buna ne çok seviniyorum.

ben basamakları sayısını unutmuş bir merdivenim
eğer bir dedem olsaydı ondan ellileri dinlerdim
altmışlarda gargamel kimdi şirin baba kim?
dedem kalbimde koca bir boşluk
düşerken tut  
ve öp istiyorum
atlar vuruluyor koşarken
atlar düşüyor
atlar ölüyor
yıkılıyor kaleler
bir gün sonrası kırk bir eder
bir fili tutmuşum avucumda
ne güzel gidiyorum hızla kendime doğru
ve ölümcül ne güzel.





s.k.e
ikibinonbeş’te3ocak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder