3 Mart 2014 Pazartesi

unutuş

girmediğimiz bahçeler
inandığımız devlet
o yanılgı.
çok renkli bir türkçe’yle bunu nasıl anlatmalıyım
yani işte biraz siyah beyazdı her şeyden
bir kızın saçlarından mesela
yerde uzayan gölgelerden
ve soluk soluğa çıkmaktan merdivenleri
yani herhangi bir olağanlıktı
herhangi bir alışkanlık…

a şehrinde bütün sokaklar çok eski bir şarkıyı mırıldanıyordu
eski bir unutkanlığı hatırlatan nakaratlarla.
caddeler demiyorum –ölümü unutturacak kadar renkliydi onlar
konteynırları kapkara gülüşlere mutfak olan sokaklar
kadınlar ki eksik
kadınlar eprimiş gülüşleri
ve apış aralarında binlerce adamın soluğu.

ben konuşsam kimse duymaz
ben konuşsam kimse olur herkes
bir duvarcı ustası kapkara çiviler çakar
ben konuşsam şizofren bir kahkaha hem sağda hem solda
ben konuşsam öylece kalıyorum
öylece çırılçıplak
öylece yol ortasında.

utangaç düşünceler çeperiydi bir kadının teni
ya da aşkta soylu adamların soluğu
kırışmaya aday çarşaflar nasıl çağırırsa
öyle düşürürdü yollara
yeleleri rüzgârdan bir atın sırtındaki kararlılık.

her şeyin biraz rengini kaybettiği bir akşamdı
iri göğüslü dekolteli kadınlar
ve ana haber bültenlerinde seçim tartışmalarına oksijensiz dalan adamlar
gecenin kantarını kaçıracak deyişlere gülüyorlardı.
derin çizikler bırakıyordu avucumuzda parçalanışı güvercin göğsünün
ben seni kaç kere öptüm
böyle güzel öptüm
nasıl güzel bir unutuştu
kaç saat kaç dakika…



s.k.e

ikibinondört’te23şubat

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder